Bazı Karakter Özellikleri Depresyona Davetiye Çıkarıyor!
Bazı Karakter Özellikleri Depresyona Davetiye Çıkarıyor!
Aşırı sorumluluk duygusu
Depresyon sanıldığı gibi zayıf kişilerin hastalığı değildir. Tam tersine aşırı sorumluluk duygusu taşıyan, aile ve arkadaş çevresinde herkesin yardımına koşmaya çalışan, her yükün altına giren kişiler depresyona daha yatkındır. Bu yüzden depresyona saçını süpürge eden kadınların hastalığı bile denebilir.
Titizlik, mükemmeliyetçilik
Kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan, el attıkları her işi kusursuz yapmaya çalışan insanlar daha sık depresyona girer. Çünkü bu insanların kafası devamlı meşguldür. Yükümlülüklerini daha iyi nasıl yerine getirebileceklerini hesap ederler.
Halbuki hayatta mükemmel diye bir şey yoktur. "Daha iyi, iyinin düşmanıdır" derler. Aşırı titiz ve mükemmeliyetçi kişiIer kendilerine yüksek hedefler koyar, bunlara ulaşamayınca da hayal kırıklığına uğrarlar. Çok ayrıntıcı ve ince düşüncelidirler, aynı tutumu çevrelerinden de beklerler. Bulamadıklarında ise haksızlığa maruz kaldıkları hissine kapılırlar.
Mükemmeliyetçiler, işlerini çok iyi yapan ve genelde yaptıkları işte başarıya ulaşan kişilerdir. Ancak çoğunlukla gergin, kaygılı ve karamsardırlar. Kendilerini ve başkalarını fazla tenkit ederler.
Kendinden ve başkalarından çok şey beklemek
Bazı insanlar, çevrelerinden aşırı sevgi beklerler. Bilhassa kimi kadınların sevgi beklentileri o kadar yüksektir ki, hiçbir erkek bu ihtiyacı karşılayabilecek kapasiteye sahip değildir. Duygusal ihtiyacı fazla olan kişiler daha kolay depresyona girerler.
Kimileri ise herkesin kendilerine duyarlı, düşünceli, ince davranmasını ister. Halbuki hayatta zaman zaman kötü muamele görmek, haksızlığa uğramak kaçınılmazdır. Hayatın dikensiz gül bahçesi olmasını umanlar, mutlaka hayal kırıklığına uğrarlar.
Kişinin kendisinden her zaman yüksek başarı beklemesi, sürekli ağır mesuliyetlerin altına girmesi de depresyon sebep lerinden biridir. Hayatta iniş de vardır çıkış da. En başarılı, en zeki, en yetenekli insanların bile çöküş dönemleri olur.
Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, daima iyiliksever olmaya çalışmak
"İyilik yaparsanız depresyona girerseniz" demek istemiyoruz. Depresyona yatkın olanlar iyilikseverler değil, iyilikseverliği kendilerine yapılan haksızlığa itiraz edememe boyutuna taşıyanlardır.
Hayır diyememek önemli bir depresyon sebebidir. Bazıları hayır diyemediklerinden, yapmaktan hoşlanmadıkları bir sürü işi yapmak zorunda kalırlar; hiç geçinemedikleri kişilerle kırk sene aynı havayı solurlar: tezgâhtarlarla pazarlık yapamazlar; dolandırıcılara borç para verirler; işyerlerinde para veya kariyer getirmeyecek yükümlülükleri sırtlanan 'hamallar' haline gelirler.
"İnsanların kalbini kırarım". "Bu fikre karşı çıkarsam hakkımda kötü şeyler düşünürler" gibi yargılarla hayatlarını zehir ederler.
Her şeye 'hayır' demek de insanın huysuz ve uyumsuz biri olarak tanınmasına yol açar. Yeri geldiğinde evet, yeri geldiğinde hayır demeyi öğrenmek gerekir. 'Evet' ve hayır' hayatımızın kapılarıdır: Hayatımıza girmesini istediğimiz şeylere kapıyı açmalı, istemediklerimize kapamalıyız.
Bağımlılık, onaylanma ihtiyacı
Alkol ve madde bağımlılığı elbette depresyonun en ciddi sebeplerinden biridir, ama burada kastettiğimiz insana bağımlılıktır.
Şüphesiz verimli sevgi alışverişlerine hepimiz ihtiyaç duyarız. Hepimiz sevmek ve sevilmek isteriz.
Fakat bazı kişiler anneleri, ağabey veya ablaları, arkadaşları olmadan hiçbir şey yapamazlar. Evde yalnız başlarına keyifle çay demleyip kitap okumayı başaramayan, mutlaka başka birinin varlığına ihtiyaç duyan, kapıdan dışarı yalnız çıkmaktan hiç mi hiç zevk almayan, bir yakınını yanında taşımadan bir çift ayakkabı beğenemeyen insanlar hiç de az değildir.
Bazıları ise her zaman birinin 'fiziksel' varlığına ihtiyaç duymazlar. Ama yaptıkları her işin başkalarınca onaylanmasını ve takdir edilmesini beklerler. Onlar için kendilerinin değil, başkalarının görüşleri önemlidir. Yalnız başlarına karar veremezler. Yakınlarının sevgi ve desteğini kaybetmemek için, katılmadıkları fikirlere bile karşı çıkmazlar.
Bağımlılar için boşanma, annenin ölümü gibi olaylar birer faciadır. Bunların altından çok zor kalkarlar. Bazıları, karşı cinsle ilişkilerinin sona ereceğinden korkmaya başladıkları anda başka bir sevgili aramaya başlar, ancak yeni birini bulduklarında öncekinden ayrılabilirler.
Kendine güvensizlik
Tıp fakültesinde doçent olan, iki lisan bilen biri "Hayatta hiçbir şeyi başaramadım" diyebiliyor, halbuki çevresi tarafından 'başarılı insana örnek gösteriliyordu.
Bazı insanlar hayatta daima başarısızlıklarını görürler, başardıkları her şeyi unuturlar. Başarılarını başkalarına borçlu olduklarını düşünürler, başarısızlıklarından ise kendilerini sorumlu tutarlar.
Kendine güvensizlik, kişinin karşı cinsle olan ilişkilerini de etkiler. Baş döndürücü güzellikteki bazı kadınların, kendilerini 'suratına bakılamayacak kadar çirkin' bulduklarına hayretle tanık oluruz. Kendine güvensiz kişiler, genellikle reddedilme korkusuyla karşı cinsten uzak dururlar. Sevgilileri varsa veya evlilerse bile, beğenilmeme kuşkusunu ve terk edilme korkusunu içlerinden kolay kolay atamazlar, gereksiz kıskançlıklara kapılabilirler.
Herkesin kendini beğenmeye az çok ihtiyacı vardır. Kendini beğenmişlik ve kibir ne kadar kötüyse, kendini hiç beğenmemek de o kadar kötüdür. Kendini hiç beğenmeyen insan değersizlik duyguları yaşar, kimsenin sevmediği ve önemsemediği biri olduğunu düşünür. Depresyonun en önemli sebebi belki de kendine güvensizlik, kendini sevmemek ve kendini beğenmemektir. Kendine güvensizlik depresyona, depresyon da kendine güvensizliğe yol açar.
Utangaçlık, çekingenlik, içine kapanıklık
Utangaçlık geleneksel anlayışta toplum tarafından bir erdem kabul edilir. Utangaç kişileri çoğumuz gerçekten severiz. Ancak utangaç kişi, maalesef depresyona kuvvetle adaydır. Çünkü utangaçlar, çekingenler, içine kapalılar kendilerine güvensiz insanlardır. Yukarıda 'kendine güvensizlik' başlığı altında da izah ettiğimiz gibi kolaylıkla depresyona girebilirler.
Narsisizm
Kendine güvensizlik nasıl depresyona yatkınlığa sebep oluyorsa, kendini aşırı beğenmek (yani narsisizm) de depresyona meyil oluşturur. Çünkü kendini çok seven, başkalarından ustun gören insanlar çevreden hep özel muamele beklerler. Elbette her zaman ve herkesten özel muamele görmek mümkün değildir. Bu yüzden narsistik kişiler çok kolay hayal kırıklığına uğrarlar.
Bu kişiler yetenekli ve zeki olmasalar dahi kendilerini öyle görürler. Bazı üstün yeteneklere sahip olsalar bile bunları abartırlar. Her alanda üstün olmak isterler. En başarılı, en güzel olmanın hayallerini kurup dururlar. Halbuki bazı alanlarda komşumuzdan üstün olsak bile, başka alanlarda komşumuz bizden üstündür. Dolayısıyla bir narsistin hayallerine ulaşması hiçbir zaman mümkün değildir. Yani kendini beğenmişin hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır.
Narsistik kişiler özel olduklarını düşündükleri için vermeden almak isterler. Kuyrukta en öne geçiverir, ikaz edilince de şaşırırlar. Sevmeden sevilmeyi beklerler. Halbuki kibirli tavırlarıyla insanları kendilerinden uzaklaştırırlar. Farkında olmadan, kendilerini sevenleri iterler. Hatta çevrelerindeki kişileri sömürür, bunu da çok tabii görürler. Dolayısıyla aileleriyle, işleriyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla doyurucu ilişkiler kuramazlar. Çok arzu ettiği halde başkaları taralından sevilmemeleri sonunda depresyona girmelerine yol açar.
Şüphecilik, insanlara güvensizlik
Kendine güvensizlik nasıl bir depresyon sebebiyse, başkaIarına güvensizlik de aynı etkiyi gösterir. İnsanlara güvenmeyen kişi, vahşi hayvanlarla dolu bir ormanda dolaşan, her an saldırıya uğramaya hazır bir yolcu gibidir: Daima gergin, her an tetikte ve korku içinde...
Hayatta mutluluğun temellerinden biri güven duygusudur. Her an kandırılacağını, sömürüleceğini düşünen biri nasıl huzura kavuşabilir? Eşi tarafından aldatılma ihtimalini kafasından çıkaramayan adam, nasıl iyi bir yuva kurabilir? "Babana bile güvenmeyeceksin" düşüncesiyle yaşayan kişi, nasıl sağlam dostluklar kurabilir? Siz başkasına güvenmezseniz, başkaları size güvenir mi?
İnsanlara güvenen biri elbette hayatta zaman zaman 'kazık yiyebilir', hatta bunlar 'büyük kazıklar' da olabilir. Ama sonuç itibariyle kazanacağı şeyler, kaybedeceklerinden çok daha fazla olacaktır.
Onuruna aşırı düşkün olmak
Zaman zaman gazetelerde 'onuru yaralandığı için intihar etti' haberlerine rastlarız. Onurlu olmak, şerefle yaşamak elbette bir erdemdir. Ancak bazı kişilerin iftiraya uğradıklarında mücadele edip adlarını temize çıkarmak yerine intiharı seçtikleri de acı bir gerçektir. Halbuki haksızlığa karşı çıkmak, hakikat için savaşmak daha büyük bir erdemdir.
"Onurum için yaşarım" "Şerefime zerre kadar leke sürdürmem" gibi ifadeler şüphesiz güzeldir ama bu tür ifadeleri, onur/şeref/haysiyet gibi kelimeleri fazla kullananlar ya şüpheciler, ya kendini beğenmişler veya kendine güvensiz kimselerdir. Bu insanlar şerefli oldukları için değil, ama bu kişilik özellikleri yüzünden depresyona yatkındırlar.
Hep ya da hiç biçiminde düşünmek
Kişi olayları ya ak ya kara olarak değerlendirir. Ak-kara tarzında düşünenlerin tipik zihin yapısı şudur: "Bir işi ya mükemmel tamamla veya o işe hiç başlama."
Bazı öğrenciler çok iyi çalışamayacakları bir derse hiç çalışmamayı tercih edebilirler. Kimileri, yaptıkları ibadetin hiçbir zaman ulaşılamayacak derecede mükemmel olmasını o kadar çok isterler ki, sonunda ibadetten büsbütün kopma noktasına gelirler. Bir gelin kayınvalidesiyle kavgalıyken, kocasının, annesine yakınlık göstermesi karşısında "Bana hiç değer vermiyor, varsa yoksa annesi" düşüncesine kapılabilir.
Ya hep ya hiççiler hayatta hep çıkmazlarla karşı karşıya kalırlar. Bunun sonu da elbette depresyondur.
Aşırı genellemecilik
Bazı insanlar tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarırlar. Mesela bir kardeş ağabeyinin yıllar önce kendisine 'aptal' demiş olmasını kıskanıldığı, sevilmediği şeklinde yorumlayabilir. Kimisi, arkadaşı telefonuna cevap vermediği zaman "Herhalde şu anda müsait değil" diye düşünmez de, "Bu herif zaten kibirli biri, insanlara değer vermez" sonucunu çıkarır. Münferit bir olumsuz olay, aşırı genellenerek bir mutsuzluk kaynağına dönüştürülür.
Küçümseme veya büyütme
Kişi başardığı işleri küçümser ve değersizleştirir, hatalarını veya hatalı olarak değerlendirdiği davranışlarını ise kendi içinde büyütür. Çok seçkin okullardan mezun olmuş, mesleğinde son derece başarılı, üç yabancı dil bilen biri "İmkânlarım iyiydi, babamın parası vardı, eğitimime önem verdi" diyerek kendi başarılarını görmezden gelebilir. Çok iyi İngilizce ve Almanca konuştuğu halde Fransızcaya yeterince hâkim olamamasını "Kafam çalışmıyor, aptalın tekiyim" şeklinde yorumlayabilir. Meslek hayatına yeni başlayan bir genç, acemilik döneminde herkesin yapabileceği hataları öyle büyütür ki, depresyon onun için kaçınılmaz hale gelir.
Kişiselleştirme
Kişi, hiç alakalısının olmadığı veya çok az bağlantısının olduğu olayları, tamamen şahsıyla ilgiliymiş gibi değerlendirir ve bu olayların olumsuz sonuçlarından kendisini sorumlu tutar. Aşın himayeci bir baba, 24 yaşındaki kızının trafik kazası geçirmesi üzerine "Ehliyet almasına izin vermemeliydim" diye kendini suçlayabilir. Bir çalışan, işyerindeki gerginliklerden kaynaklanan sert üslûbu "Beni burada istemiyorlar, işi bırakmam için rahatsız ediyorlar" diye yorumlayabilir. Her türlü bakışı, sözü, eleştiriyi üstüne alınan birinin mutlu olması çok zordur.
Seçici odaklanma
Kişi içinde bulunduğu durumların veya yaşadığı olayların yalnızca olumsuz sonuçlarına odaklanır. Mesleğini sevmeyen bir doktor klinikte sadece ölen hastalarını görür. Acısını dindirdiği, hayata döndürdüğü kişileri fark ermez. Titiz bir koca, karısının sevgi dolu ve iyi huylu biri olduğunu görmez; dikilmeyen söküklerden, iyi ısıtılmayan yemeklerden, ütüsü bozuk pantolonlardan yakınır durur. Bardağın hep boş tarafını gören birinin depresyona yakalanması oldukça kolaydır.
Keyfi çıkarsamalar
Kişi içinde bulunduğu durumlardan veya yaşadığı olaylardan yeterli neden olmadığı halde sürekli olumsuz sonuçlar çıkarır. Babasını kalp hastalığından kaybetmiş birine, en ufak bir çarpıntı, ölüm habercisi gibi gelebilir. Babasının hastalığının aslında irsi olmadığını bildiği halde, kendi sağlığından endişelenir. Kıskanç bir koca, karısının pazardan on dakika geç dönmesini aldatıldığı şeklinde yorumlayabilir. Bu tür yanlış düşünce ve yorumlar kişiyi yıpratır ve sonunda depresyona sokar.
Depresyon sanıldığı gibi zayıf kişilerin hastalığı değildir. Tam tersine aşırı sorumluluk duygusu taşıyan, aile ve arkadaş çevresinde herkesin yardımına koşmaya çalışan, her yükün altına giren kişiler depresyona daha yatkındır. Bu yüzden depresyona saçını süpürge eden kadınların hastalığı bile denebilir.
Titizlik, mükemmeliyetçilik
Kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan, el attıkları her işi kusursuz yapmaya çalışan insanlar daha sık depresyona girer. Çünkü bu insanların kafası devamlı meşguldür. Yükümlülüklerini daha iyi nasıl yerine getirebileceklerini hesap ederler.
Halbuki hayatta mükemmel diye bir şey yoktur. "Daha iyi, iyinin düşmanıdır" derler. Aşırı titiz ve mükemmeliyetçi kişiIer kendilerine yüksek hedefler koyar, bunlara ulaşamayınca da hayal kırıklığına uğrarlar. Çok ayrıntıcı ve ince düşüncelidirler, aynı tutumu çevrelerinden de beklerler. Bulamadıklarında ise haksızlığa maruz kaldıkları hissine kapılırlar.
Mükemmeliyetçiler, işlerini çok iyi yapan ve genelde yaptıkları işte başarıya ulaşan kişilerdir. Ancak çoğunlukla gergin, kaygılı ve karamsardırlar. Kendilerini ve başkalarını fazla tenkit ederler.
Kendinden ve başkalarından çok şey beklemek
Bazı insanlar, çevrelerinden aşırı sevgi beklerler. Bilhassa kimi kadınların sevgi beklentileri o kadar yüksektir ki, hiçbir erkek bu ihtiyacı karşılayabilecek kapasiteye sahip değildir. Duygusal ihtiyacı fazla olan kişiler daha kolay depresyona girerler.
Kimileri ise herkesin kendilerine duyarlı, düşünceli, ince davranmasını ister. Halbuki hayatta zaman zaman kötü muamele görmek, haksızlığa uğramak kaçınılmazdır. Hayatın dikensiz gül bahçesi olmasını umanlar, mutlaka hayal kırıklığına uğrarlar.
Kişinin kendisinden her zaman yüksek başarı beklemesi, sürekli ağır mesuliyetlerin altına girmesi de depresyon sebep lerinden biridir. Hayatta iniş de vardır çıkış da. En başarılı, en zeki, en yetenekli insanların bile çöküş dönemleri olur.
Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye, daima iyiliksever olmaya çalışmak
"İyilik yaparsanız depresyona girerseniz" demek istemiyoruz. Depresyona yatkın olanlar iyilikseverler değil, iyilikseverliği kendilerine yapılan haksızlığa itiraz edememe boyutuna taşıyanlardır.
Hayır diyememek önemli bir depresyon sebebidir. Bazıları hayır diyemediklerinden, yapmaktan hoşlanmadıkları bir sürü işi yapmak zorunda kalırlar; hiç geçinemedikleri kişilerle kırk sene aynı havayı solurlar: tezgâhtarlarla pazarlık yapamazlar; dolandırıcılara borç para verirler; işyerlerinde para veya kariyer getirmeyecek yükümlülükleri sırtlanan 'hamallar' haline gelirler.
"İnsanların kalbini kırarım". "Bu fikre karşı çıkarsam hakkımda kötü şeyler düşünürler" gibi yargılarla hayatlarını zehir ederler.
Her şeye 'hayır' demek de insanın huysuz ve uyumsuz biri olarak tanınmasına yol açar. Yeri geldiğinde evet, yeri geldiğinde hayır demeyi öğrenmek gerekir. 'Evet' ve hayır' hayatımızın kapılarıdır: Hayatımıza girmesini istediğimiz şeylere kapıyı açmalı, istemediklerimize kapamalıyız.
Bağımlılık, onaylanma ihtiyacı
Alkol ve madde bağımlılığı elbette depresyonun en ciddi sebeplerinden biridir, ama burada kastettiğimiz insana bağımlılıktır.
Şüphesiz verimli sevgi alışverişlerine hepimiz ihtiyaç duyarız. Hepimiz sevmek ve sevilmek isteriz.
Fakat bazı kişiler anneleri, ağabey veya ablaları, arkadaşları olmadan hiçbir şey yapamazlar. Evde yalnız başlarına keyifle çay demleyip kitap okumayı başaramayan, mutlaka başka birinin varlığına ihtiyaç duyan, kapıdan dışarı yalnız çıkmaktan hiç mi hiç zevk almayan, bir yakınını yanında taşımadan bir çift ayakkabı beğenemeyen insanlar hiç de az değildir.
Bazıları ise her zaman birinin 'fiziksel' varlığına ihtiyaç duymazlar. Ama yaptıkları her işin başkalarınca onaylanmasını ve takdir edilmesini beklerler. Onlar için kendilerinin değil, başkalarının görüşleri önemlidir. Yalnız başlarına karar veremezler. Yakınlarının sevgi ve desteğini kaybetmemek için, katılmadıkları fikirlere bile karşı çıkmazlar.
Bağımlılar için boşanma, annenin ölümü gibi olaylar birer faciadır. Bunların altından çok zor kalkarlar. Bazıları, karşı cinsle ilişkilerinin sona ereceğinden korkmaya başladıkları anda başka bir sevgili aramaya başlar, ancak yeni birini bulduklarında öncekinden ayrılabilirler.
Kendine güvensizlik
Tıp fakültesinde doçent olan, iki lisan bilen biri "Hayatta hiçbir şeyi başaramadım" diyebiliyor, halbuki çevresi tarafından 'başarılı insana örnek gösteriliyordu.
Bazı insanlar hayatta daima başarısızlıklarını görürler, başardıkları her şeyi unuturlar. Başarılarını başkalarına borçlu olduklarını düşünürler, başarısızlıklarından ise kendilerini sorumlu tutarlar.
Kendine güvensizlik, kişinin karşı cinsle olan ilişkilerini de etkiler. Baş döndürücü güzellikteki bazı kadınların, kendilerini 'suratına bakılamayacak kadar çirkin' bulduklarına hayretle tanık oluruz. Kendine güvensiz kişiler, genellikle reddedilme korkusuyla karşı cinsten uzak dururlar. Sevgilileri varsa veya evlilerse bile, beğenilmeme kuşkusunu ve terk edilme korkusunu içlerinden kolay kolay atamazlar, gereksiz kıskançlıklara kapılabilirler.
Herkesin kendini beğenmeye az çok ihtiyacı vardır. Kendini beğenmişlik ve kibir ne kadar kötüyse, kendini hiç beğenmemek de o kadar kötüdür. Kendini hiç beğenmeyen insan değersizlik duyguları yaşar, kimsenin sevmediği ve önemsemediği biri olduğunu düşünür. Depresyonun en önemli sebebi belki de kendine güvensizlik, kendini sevmemek ve kendini beğenmemektir. Kendine güvensizlik depresyona, depresyon da kendine güvensizliğe yol açar.
Utangaçlık, çekingenlik, içine kapanıklık
Utangaçlık geleneksel anlayışta toplum tarafından bir erdem kabul edilir. Utangaç kişileri çoğumuz gerçekten severiz. Ancak utangaç kişi, maalesef depresyona kuvvetle adaydır. Çünkü utangaçlar, çekingenler, içine kapalılar kendilerine güvensiz insanlardır. Yukarıda 'kendine güvensizlik' başlığı altında da izah ettiğimiz gibi kolaylıkla depresyona girebilirler.
Narsisizm
Kendine güvensizlik nasıl depresyona yatkınlığa sebep oluyorsa, kendini aşırı beğenmek (yani narsisizm) de depresyona meyil oluşturur. Çünkü kendini çok seven, başkalarından ustun gören insanlar çevreden hep özel muamele beklerler. Elbette her zaman ve herkesten özel muamele görmek mümkün değildir. Bu yüzden narsistik kişiler çok kolay hayal kırıklığına uğrarlar.
Bu kişiler yetenekli ve zeki olmasalar dahi kendilerini öyle görürler. Bazı üstün yeteneklere sahip olsalar bile bunları abartırlar. Her alanda üstün olmak isterler. En başarılı, en güzel olmanın hayallerini kurup dururlar. Halbuki bazı alanlarda komşumuzdan üstün olsak bile, başka alanlarda komşumuz bizden üstündür. Dolayısıyla bir narsistin hayallerine ulaşması hiçbir zaman mümkün değildir. Yani kendini beğenmişin hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır.
Narsistik kişiler özel olduklarını düşündükleri için vermeden almak isterler. Kuyrukta en öne geçiverir, ikaz edilince de şaşırırlar. Sevmeden sevilmeyi beklerler. Halbuki kibirli tavırlarıyla insanları kendilerinden uzaklaştırırlar. Farkında olmadan, kendilerini sevenleri iterler. Hatta çevrelerindeki kişileri sömürür, bunu da çok tabii görürler. Dolayısıyla aileleriyle, işleriyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla doyurucu ilişkiler kuramazlar. Çok arzu ettiği halde başkaları taralından sevilmemeleri sonunda depresyona girmelerine yol açar.
Şüphecilik, insanlara güvensizlik
Kendine güvensizlik nasıl bir depresyon sebebiyse, başkaIarına güvensizlik de aynı etkiyi gösterir. İnsanlara güvenmeyen kişi, vahşi hayvanlarla dolu bir ormanda dolaşan, her an saldırıya uğramaya hazır bir yolcu gibidir: Daima gergin, her an tetikte ve korku içinde...
Hayatta mutluluğun temellerinden biri güven duygusudur. Her an kandırılacağını, sömürüleceğini düşünen biri nasıl huzura kavuşabilir? Eşi tarafından aldatılma ihtimalini kafasından çıkaramayan adam, nasıl iyi bir yuva kurabilir? "Babana bile güvenmeyeceksin" düşüncesiyle yaşayan kişi, nasıl sağlam dostluklar kurabilir? Siz başkasına güvenmezseniz, başkaları size güvenir mi?
İnsanlara güvenen biri elbette hayatta zaman zaman 'kazık yiyebilir', hatta bunlar 'büyük kazıklar' da olabilir. Ama sonuç itibariyle kazanacağı şeyler, kaybedeceklerinden çok daha fazla olacaktır.
Onuruna aşırı düşkün olmak
Zaman zaman gazetelerde 'onuru yaralandığı için intihar etti' haberlerine rastlarız. Onurlu olmak, şerefle yaşamak elbette bir erdemdir. Ancak bazı kişilerin iftiraya uğradıklarında mücadele edip adlarını temize çıkarmak yerine intiharı seçtikleri de acı bir gerçektir. Halbuki haksızlığa karşı çıkmak, hakikat için savaşmak daha büyük bir erdemdir.
"Onurum için yaşarım" "Şerefime zerre kadar leke sürdürmem" gibi ifadeler şüphesiz güzeldir ama bu tür ifadeleri, onur/şeref/haysiyet gibi kelimeleri fazla kullananlar ya şüpheciler, ya kendini beğenmişler veya kendine güvensiz kimselerdir. Bu insanlar şerefli oldukları için değil, ama bu kişilik özellikleri yüzünden depresyona yatkındırlar.
Hep ya da hiç biçiminde düşünmek
Kişi olayları ya ak ya kara olarak değerlendirir. Ak-kara tarzında düşünenlerin tipik zihin yapısı şudur: "Bir işi ya mükemmel tamamla veya o işe hiç başlama."
Bazı öğrenciler çok iyi çalışamayacakları bir derse hiç çalışmamayı tercih edebilirler. Kimileri, yaptıkları ibadetin hiçbir zaman ulaşılamayacak derecede mükemmel olmasını o kadar çok isterler ki, sonunda ibadetten büsbütün kopma noktasına gelirler. Bir gelin kayınvalidesiyle kavgalıyken, kocasının, annesine yakınlık göstermesi karşısında "Bana hiç değer vermiyor, varsa yoksa annesi" düşüncesine kapılabilir.
Ya hep ya hiççiler hayatta hep çıkmazlarla karşı karşıya kalırlar. Bunun sonu da elbette depresyondur.
Aşırı genellemecilik
Bazı insanlar tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarırlar. Mesela bir kardeş ağabeyinin yıllar önce kendisine 'aptal' demiş olmasını kıskanıldığı, sevilmediği şeklinde yorumlayabilir. Kimisi, arkadaşı telefonuna cevap vermediği zaman "Herhalde şu anda müsait değil" diye düşünmez de, "Bu herif zaten kibirli biri, insanlara değer vermez" sonucunu çıkarır. Münferit bir olumsuz olay, aşırı genellenerek bir mutsuzluk kaynağına dönüştürülür.
Küçümseme veya büyütme
Kişi başardığı işleri küçümser ve değersizleştirir, hatalarını veya hatalı olarak değerlendirdiği davranışlarını ise kendi içinde büyütür. Çok seçkin okullardan mezun olmuş, mesleğinde son derece başarılı, üç yabancı dil bilen biri "İmkânlarım iyiydi, babamın parası vardı, eğitimime önem verdi" diyerek kendi başarılarını görmezden gelebilir. Çok iyi İngilizce ve Almanca konuştuğu halde Fransızcaya yeterince hâkim olamamasını "Kafam çalışmıyor, aptalın tekiyim" şeklinde yorumlayabilir. Meslek hayatına yeni başlayan bir genç, acemilik döneminde herkesin yapabileceği hataları öyle büyütür ki, depresyon onun için kaçınılmaz hale gelir.
Kişiselleştirme
Kişi, hiç alakalısının olmadığı veya çok az bağlantısının olduğu olayları, tamamen şahsıyla ilgiliymiş gibi değerlendirir ve bu olayların olumsuz sonuçlarından kendisini sorumlu tutar. Aşın himayeci bir baba, 24 yaşındaki kızının trafik kazası geçirmesi üzerine "Ehliyet almasına izin vermemeliydim" diye kendini suçlayabilir. Bir çalışan, işyerindeki gerginliklerden kaynaklanan sert üslûbu "Beni burada istemiyorlar, işi bırakmam için rahatsız ediyorlar" diye yorumlayabilir. Her türlü bakışı, sözü, eleştiriyi üstüne alınan birinin mutlu olması çok zordur.
Seçici odaklanma
Kişi içinde bulunduğu durumların veya yaşadığı olayların yalnızca olumsuz sonuçlarına odaklanır. Mesleğini sevmeyen bir doktor klinikte sadece ölen hastalarını görür. Acısını dindirdiği, hayata döndürdüğü kişileri fark ermez. Titiz bir koca, karısının sevgi dolu ve iyi huylu biri olduğunu görmez; dikilmeyen söküklerden, iyi ısıtılmayan yemeklerden, ütüsü bozuk pantolonlardan yakınır durur. Bardağın hep boş tarafını gören birinin depresyona yakalanması oldukça kolaydır.
Keyfi çıkarsamalar
Kişi içinde bulunduğu durumlardan veya yaşadığı olaylardan yeterli neden olmadığı halde sürekli olumsuz sonuçlar çıkarır. Babasını kalp hastalığından kaybetmiş birine, en ufak bir çarpıntı, ölüm habercisi gibi gelebilir. Babasının hastalığının aslında irsi olmadığını bildiği halde, kendi sağlığından endişelenir. Kıskanç bir koca, karısının pazardan on dakika geç dönmesini aldatıldığı şeklinde yorumlayabilir. Bu tür yanlış düşünce ve yorumlar kişiyi yıpratır ve sonunda depresyona sokar.
Konular
- Fibromiyalji Belirtileri Nelerdir?
- Fibromiyalji Hastalığının Tedavisi Var mı?
- Fibromiyaljiyi Tetikleyen Faktörler
- Fibromiyalji Ağrı Noktaları
- Fibromiyalji Diyeti Nedir , Hangi Besinlerden Uzak Durmak Gerekir?
- Sınav Kaygısı Ve Başa Çıkma Yöntemleri
- Stres,Kaygı ve Korkudan Kurtulmak İçin Okunacak Ayetler
- Başağrısına Karşı Okunacak Dualar
- Uyku Bozukluğu İçin Dua
- Sıkıntı ,Stres ve Üzüntüye Karşı Okunacak Dualar
- Heyecanı Yenmek İçin Okunacak Dualar
- Ezberlemeyi Kolaylaştıran, Hafızayı Kuvvetlendiren Dualar
- Stres Saç Dökülmesinde Etkili midir?
- Saçlar Neden Dökülür?
- Saç Dökülmesinde Ne Zaman Doktora Gitmelisiniz?
- Saç Dökülmesi İçin Hangi Doktora Gidilir?
- Stres Saçı Beyazlatır Mı?
- Stresten Saç Dökülmesine Doğal Çözümler
- Erken Saç Beyazlamasına Sebep Olan Faktörler
- Saç Dökülmelerinin Erkek ve Kadın Üzerindeki Etkileri
- Saç Dökülmelerinin Erkek ve Kadın Üzerindeki Etkileri
- Erkeklerde Saç Dökülme Tipleri ve Sınıflandırılması
- Kadın Tipi Saç Dökülmesi
- Erken Beyazlayan Saçlar İçin Çözüm
- Saç Dökülmesinin Çeşitleri
- Saç Dökülmeleri Nasıl Önlenir?
- Saç Dökülmesine Hangi Vitaminler İyi Gelir ?
- Çocukların Saçı Neden Dökülür?
- Saç Dökülmesi Hangi Hastalıkların Habercisi ?
- Stres Kanser Hücrelerini Besliyor!