Teknoloji ve Stres

Teknoloji ve Stres

Stresle ilgili olarak araştırma yapan pek çok uzmanın birleştiği nokta, insanoğlunun hayatın hızına yetişmekte ve uyum göstermekte yaşadığı zorluklar. Değişiklikler ve değişimler elbette ki hayatın tuzu biberidir. Hayatın her gün bir sürprizle bizi karşılaması zaman zaman hoş gelebilir. Ancak insan vücudu bazen bu değişime ve akışa uyum göstermekte zorlanabilir. Son yüz yılı gözünüzün önüne getirirseniz, baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji ve sanayileşmenin ortaya koyduğu müthiş değişime tanıklık edebilirsiniz:

1901 yılında okyanus ötesine ilk radyo yayını yapıldı.

1902 yılında Marie Curie ve Pierre Curie Radyumu keşfettiler.

1903 yılında Wright kardeşler ilk motorlu uçağı yaptılar.

1904 yılında Albert Einstein Görecelik ya da İzafiyet Teorisi adıyla bilinen kuramını yayınladı.

1906 yılında Amerikalı Alva Fisher ilk çamaşır makinesini icat etti.

1908 yılında Henry Ford ilk seri üretim otomobili yaptı.

1913 yılında Sheffield paslanmaz çeliği buldu.

1922 yılında ilk kez Ensülin tedavisine başlandı.

1923 yılında Platen ve Munters tarafından ilk elektrikli buzdolabı yapıldı.

1926 yılında Baird tarafından televizyonda ilk görüntü elde edildi.

1928 yılında Fleming penisilini buldu.

1936 yılında ilk siyah beyaz yayın BBC kanalı olarak yayına başladı.

1938 yılında Carlson tarafından ilk fotokopi makinesi üretildi.

1944 yılında İlk dijital bilgisayar, Harvard Üniversitesi tarafından icat edilmiştir.

1947 yılında Edvin Land tarafından ilk polaroid fotoğraf makinesi icat edildi.

1953 yılında ilk renkli televizyon yayını yapılmaya başlandı.

1957 yılında ilk uydu Sputnik 1 Sovyet Rusya tarafından uzaya fırlatıldı.

1967 yılında Dr.Bernard ilk kalp naklini gerçekleştirdi.

1969 yılında Neil Armstrong ve Edwin Aldrin aya ayak basan ilk insanlar oldular.

1972 yılında Hounsfield bilgisayarlı tomografi cihazını üretti.

1985 yılında ilk mobil telefonlar Avrupa’da kullanılmaya başlandı.

1997 yılında Amerika’da Dolly adı verilen bir koyun kopyalandı.

2000 yılında Amerika’da bilim adamları genetik şifrenin büyük oranda çözüldüğünü açıkladılar.

Antropologlar ve tarihçiler insanoğlunun 50 bin yıl, modern insanın da 15-20 bin yıldır dünya sahnesinde yer aldığını belirtiyorlar. Binlerce yıllık bir geçmişe bakıldığında son yüz yılda kaydedilen gelişmeler akıl alır gibi değil. Neredeyse bütün elektronik ve teknolojik gelişmeler gözümüzün önünde meydana geldi.

Biz bütün yeniliklere ayak uydurduk gibi görünüyor ama işin duygusal ve bedensel uyumu bu görüntüye ters düşüyor. Doğa ve bilim yasaları insan evrimini tanımlarken en ufak bir gelişme için bile yüzlerce yıllık uyum sürecinden bahseder. En basitinden bir çocuğun doğduktan sonra ayağa kalkması bile en az bir yıllık süre alır. Çocukluktan çıkmak için ergenlik dönemi olarak bilinen 3-5 yıllık bir uyum ve olgunlaşma sürecine ihtiyaç duyarız. Aynı şekilde bir kadın menapoz dönemindeki hormonal değişimlere ayak uydurabilmek için birkaç yıllık bir uyum süreci geçirir.
Doğa kendi yasalarını çok iyi belirlemiş ve bu yasaları çok iyi koruyor. Mevsimlerin değişmesi birden bire olmaz, arada bu geçişi yumuşatmak için baharlar var. Gece ve gündüz bile aniden değişmezler. Geceye akşamla, gündüze şafakla geçiş yaparız.
Yani doğa geçişlere uyum gösterebilmemiz için bize zaman tanır. Aynı zaman karşılaştığımız olaylar tarafından bize tanınmadığında biz strese gireriz. Çünkü değişime çok hızlı ayak uyduramayız. İnsanları içinden çıkılmaz gibi görünen sıkıntılara sokan, karşılaşılan olaylardan kaynaklanmaz aslında. Ani ve hazırlıksız yakalandığımız olaylardan kaynaklanan stresin sebep olduğu sorunlar yaşarız. Modern hayatın daha çok stres yarattığına yönelik genel kanı da buradan kaynaklanır.

Yirminci yüzyıl değişimin en yüksek yaşandığı bir dönem olmuş ve 1970 yılında Alvin Toffler, ‘insanlara yaşattığımız aşırı değişimlerle, onlarda meydana gelen yıkıcı stres ve yerini bulamamayı’ tanımlamak için ‘Gelecek Şoku’ terimini kullanmıştır.
Teknolojinin hayatımızda nelere yol açtığını da ilginç grafiklere başvurarak açıklamıştır. İnsan varlığının 50 bin yıllık dönemini ortalama insan ömrü 62 yıl olmak üzere 800 hayata ayırmıştır. İnsanlığın ilk 650 neslinin mağaralarda yaşanan döneme denk geldiğini, sadece son 70 neslin geçmişten bugüne bilgi aktarımı yapabilecek düzeyde gelişmiş bir hayat yaşadığını dolayısıyla da bütün teknolojik ilerlemelerin bu son 70 neslin son dönemlerinde olduğunu vurgulamıştır.
Hatta Toffler, bugün kullandığımız tüm teknolojik aletlerin ve tüketim mallarının şu an içinde bulunduğumuz 800. hayat sürecinde geliştirildiğini öne sürmüştür. Bu durumda tüm bu sürecin ve değişimin uzun biyolojik hazırlık dönemlerinden geçerek değil, tamamen teknolojik gelişmelerle ve zorlanarak olduğunu görmek mümkün.
Bu sonuçlar, modern hayatla beraber neden bu kadar çok strese bağlı sorun yaşadığımızın ve neden strese karşı dayanıksız olduğumuzun bir açıklaması olabilir. Stres yaratan olaylar ya da durumlara göre tavır alacak, biyolojik olarak hazırlanacak bir süreç yaşama vakit bulamadık. Kısacası baş döndürücü bir değişim ve gelişim yaşadık ama psikolojik ve biyolojik olarak bu değişime uyum gösteremedik.

Değişim iyi bir şeydir evet ama hazırlıklı olarak karşılayabilirsek ve uyum gösterebilirsek daha iyidir. Sağlığımızla ilgili bozuklukların sebebi de genellikle uyum bozukluklarından kaynaklanır.
Bunu fark eden Hipokrat önemli bir saptama yapmıştır: Hastalıkların asıl sebebi değişikliklerdir.
Ve modern tıbbın son söylemine göre de ‘Hastalık yoktur, hasta vardır!’
Top